29 Kasım 2012 Perşembe

Kesintiye uğrayarak yarım kalan yaşamlar

     Sinemanın siyah beyaz olduğu zamanlar karakterlere, geçmişlerini anımsarken, puslu-sisli bir sabah baş dönmesi yaşatırlardı hafiften; renkli sinemaskop gelişince, siyah-beyaz buğulu sahnelerle aynı baş dönmesi ikindi etkisiyle sürdürülüyor... ,benim de günlerim şimdilerde renkli sinemaskop, geçmişim siyah-beyaz ve buğulu, eh, az biraz da gün batımlı bir baş dönmesi halinde diyelim... Hani düşünüyorum da, hâlâ aynı kişiyle yaşamaya devam ettiğimi, çoktan unutmuş olabileciğim bir çok anı; kesintiye uğradığı için midir yaşantı bilinmez; uzun beraberliklerin süresi göz önünde tutulacak olursa, o kısacık zaman için hem de ne çok anı, durmadan hatırlatıyor kendini ve bir flaşbektir gidiyor belleğimde. Yirmi beş yıllık bir beraberliğin bile topu topu beş yıllık bir hafızası olabilir taş çatlasa, ben bu beş yıllık süreyi otuza çarpıp, kare kökünü çıkarıyorum adeta!
 
     'Allahım, neden unutamıyor insan' diyorum, neden durmaksızın hatırlıyor beynim bu anları?
 
     Evet, kesintiye uğramışlık, sonuçta yarım kalmış yaşamlar, üzerine ne denli acı dolu, sitresli anı eklenirse eklensin hafızada yağ gibi üste çıkmayı başarıyor. Demek ki...
 
      Tam hayatımın baharında gerçekleşmişti o ilk kesim.
 
     Bu kesme, birden bire uykusundan uyandırılmış bir insanın yaşayacağı -tam güzel bir düşün ortasındayken hem de- [güneşin o ilk, ılık ışıkları yüzüne vurmaya başladığı anda belki de] -yarım kalmışlık duygusu, yeniden aynı rüyaya dönmek ve belki de devamını getirmek umuduyla uyuyan güzele dönüşme itkisi yaşatıyor ama uyuduğunuz-uyuyacağınız başka bir uyku, artık göreceğiniz rüyalardan da prensin değil cadının öpüşüyle uyandırılıyorsunuz ve her seferinde ne rüyanız devam edebiliyor sağlıklı bir şekilde ne de uykularınız.
 
     Bu 'kesme', gidilebilir yolların da kapatılmasını beraberinde getirmiyor mu? Önüne birden bire görünmez bir hayat duvarı çıkarıvermiyor mu, yönünü ne yana dönsen?
 
     Bu 'kesme', henüz yetişip serpilmeye başlayan kanatlarla yapılması düşlenen tüm uçuşların iptali olmuyor mu? Ya da herkese aynı etkiyi yapmaz belki de diyelim... olabilir. Biz olana bakıyoruz zaten. Olmuşa. Olabilirliğe değil. Bundan etkilenmiş bir kişi var sonuçta burada, anıları beynini oyan.
 
    Bendeki de, dal budak salmayı, özgürce atılımlar gerçekleştirmeyi, ilerlemeyi, gelişimi, serpilmeyi ve sayabileceğimiz belki daha nice olanağın önünü kesen bir 'kesme' oldu işte.
 
       'Kesim' -gençlikteki kesim- gençken ketlenmeler-e neden olan kesimler, tersinin olması ihtimalini bırakmayan; 'budanma' şeklinde olsa tersi olabilecekken; daha çok serpilsin-boy atsın-daha verimli olsun diye budanır ağaç; o zaman belki de daha hızlı koşacak koşucu olimpiyada, ipi göğüsleyip kapacak rakiplerinin elinden o değerli madalyaları; yoo... hiç birine olanak sunmayan bir kesme işlemi bu. Bu bir budama değil de doğranarak katlediliş hikâyelerinin bir verisyonu şeklinde renkli sinemaskop.
 
      Bilerek ve isteyerek bir insanın en doğal yaşam hakkının gaspedilişi gibi sanki. Öyle geliyor dile.
 
      Niçin bilmiyorum. Diğerleri için mi? Diğerlerine yer açılsın diye belki... Onlara daha fazla şans tanınsın; zaten gelişiyorlar ama daha da besili olsunlar işte. Onların kimse önüne geçemesin. Filan.
 
       Evet, bu bir ayıklama modeliydi. Bir tür Alman modeli. Neydi o şimdiki moda isim: German Style! Ya! Jawohl!
 
      İşte bugün soysuz, nesilsiz bir varlık oluşumun sebebi de nihayetinde, bir nevi soykırımdır diyebilirim çelişkisiz.
 
                                                          Kestiler beni anne!
                                                          Doğradılar!
                                                          Lime lime ettiler etimi,
                                                          İliğime varıncaya değin
                                                          Ayırdılar kemiklerimden,
                                                          Dağladılar. Derimi yüzerek
                                                          Başladılar -boğazımı kesip-
                                                          Kanımı toprağa akıtarak...
                                                          Yüreğimi ayırarak.
                                                          Bir kurban gerekliydi
                                                          Diğerlerinin yaşamda
                                                          Dimdik ayakta kalmaları
                                                          Buna bağlıydı -beni seçtiler-
                                                          Bendim kurban. En leziz,
                                                          En körpe, en peşine düşülmez,
                                                          En hakkı aranıp sorulmaz,
                                                          En korunmasız, sürüsünden
                                                          En uzak... kuzucuk!
 
       Hâlâ buradayım ama? Neden öldürmedi bu 'kesme' beni? Neden sakat bıraktı da yok etmedi?
 
       Sakat mıyım? Yoo! Sakat bırakan bir kesim değildi aksine. Ölmek daha bir kurtuluş olacaktı; yine de kurtuluşumu amaç edinmeyen bir kesmeydi bu. Kurtuluş olsaydı amaç kesim de olmazdı. Kurtuluş, namümkün... yaşanmaz artık o semtte.
 
      Kesilmemi isteyenlerin, dileyenlerin, öngörenlerin amacı ne kurtulmam tam manasıyla ne ölmem. Kesilmemi buyuranların amacı kendi selametleri, kurtuluşları. Ne olduğu, olacağa umurlarında değil ki bana, yanabilirim-sönebilirim-olsun varsın dı... kanabilirdim, kendimden geçebilirdim... ama unuttukları bir şey var... Sakat kalmam falan da umurlarında değildi ölmem de... tek düşündükleri onlar için 'diğerleri', 'daha değerlileri'; yeter ki sağlıklı, sağlam, hayat dolu, dilediklerini yapabilen, sınırsız seçme şansı verilerek istedikleri gibi at koşturanlar onlar olsunlar bu arenada... yeter ki...
 
      Kimilerine ters tepti benim kesilmem. Kendi içlerinde de, bunu bir fırsat gibi göremeyen çok oldu. Benle yarı yarıya onlar da yok olmuş gibiydiler. İşte o vakit bir yer değiştirme gerçekleşti. İçlerinden biri kaçırdı beni. Bu nedenle işte ne sakat kaldım ne de öldüm.
 
      Ne olduğum-olacağım kimsenin umurunda değildi zaten ya, kaçıranın da derdi tasası ben değildim, kaçıran da kesen de birdi zaten. Bir birlikti onlar. Sıkı bir teşkilât. Gıpta edilesi. O da onlardandı. O da o fetvayı verenlerdendi zaar.
 
      Kes-Kaçır-Terket: neydi bu? Bir şeydi? Ha! Yap-İşlet-Devret (YİD) modeli gibi! Bizimki de KEKATE modeli! Bu da başka şeyi andırdı: TEKAPE. Neredeyse...
 
     "Bakalım ne olacak? Bırakalım doğasına, ne yapacağını görelim" mi dediler nedir?
 
      Artı bir tehlike arzetmiyordum çünkü kimse için. Yeterince otokontrol-içbaskı oluşturmuşlardı üzerimde nasılsa.
 
       Benden boşalan yeri de bir güzel kullandılar, tepetepe. Bana ait olan tüm olanaklarından yararlandılar hayatımın. Şimdilerde, benden bir tehdit, bir uyarı yokken; ezkaza ateş olsam cürmüm kadar yer yakarım keza; böyle düşünüyorlardır herhal beni kesen-biçen-doğrayan da kaçırıp-terkeden de; artık beni etkisiz hale getirdiklerine -çıkarlarına göre tabii- öyle güveniyorlar ki, bir atak beklemek gülünç geliyordur onlara, %1000 güçlenmiş, zırhlanmış, efsunlanmış olarak dönebileceğim kimsenin aklına gelmez tabii.
 
      Kimse kurbanının bin misli güçlenerek karşılarına dikileceğini hayâletmez sonuçta. Bu ancak kabus olur olsa olsa, uyandıklarında gülüp geçebilecekleri... pekâla... hakikâten bin misli güçlenmiş miyimdir acaba?
 
      Güçlendim farzedelim. Evet, farzedelim ki şimdi güçlüyüm, e'nolacak? Geri dönebilir miyiz aynı yaşlara? Geri getirebilir mi karşılarına top tüfek çıkmam, geçen seneleri? Neyin savaşını vereceğim ki ayrıca, neyin mücadelesini; hem edindiğim güçler ne? Neyi kanıtlayacak? "Yakılmadım ya, ayaktayım işte!" nağmeleri mi savuracağım havaya? Ha, neden yani? Neden yapayım ki bunu? Neden çıkayım karşılarına? Neden göstereyim yarattıkları ruh yarılmasının bana neler sağladığını?
 
      "İyi ki beni kesip biçtiniz, iyi ki kaçırttınız -aklımı- iyi ki terkettiniz. Teşekkür ederim" demek için mi? Yoksa...
 
       "Hah! Bakın işte sahne hazır. Eğer yıldız olmanın yolu buradan geçiyorsa... buyurun sizin olsun yolu, geçin gidin efendim, buyurun" demek için mi?
 
      Yoksa... daima ışıyan, parlak bir yıldız olmanın yöntemi hakikâten bunu sürdürmek ise, söz edilecek bir konu ne ayıptır ki... ne yapıp edip bulunur elbet...
                                                                             demek için... mi...


06:16:07
09 Ağustos


Hiç yorum yok: