3 Eylül 2008 Çarşamba

...bambaşka birşey...

Hala etkisinden sıyrılamadığım çok eski bir hikâyedir bu anlatacağım.

Yine bu hikâye kadar eski bir arkadaştan dinlemiştim eskiden. Sonuçta arkadaşlığım da tıpkı onun anlattığı kadar çok eski birer hikâyedir aslında. Etkisinden bunca yıl sıyrılamayışımın nedenini izin verirsen sona bırakacağım. Hatta belki buna gerek bile kalmayabilir. En azından sen, bu yazıyı baştan sona okursan rahatlıkla nedenini anlayabilirsin diye düşünüyorum.

Bana anlatılan hikâye bir spor salonunda başlıyor. Hikâyeyi bana anlatan arkadaşımın benle olan hikâyesi ise bambaşka, o da bir başka anlatımın konusu olarak kalsın şimdilik. Bu bir spor salonunda çalışan genç bir jimnastikçinin hikâyesi. Aslında arkadaşımın bana anlattığı bu hikâye kendi yaşadığı bir günün içinde gözlemlediği bir olayın kısacık bir hikâyesi, yani anı. Onun, yani arkadaşımın bir gününün hikâyesidir şimdi bu sana anlatacağım.

- Her zamanki gibi çalışma salonuna gittim.

Evet, hatırladığım kadarıyla o bana anlatmaya böyle başlamıştı hikâyesini.

- Girişte bizim grubumuzu çalıştıran genç jimnastikçiyle karşılaştık, bir iki bir şey konuştuk ayaküstü. Çok iyi bir çalıştırıcı biliyor musun? Son derece güler yüzlü,
- Oo! Neşeli yani.
- Bildiğin gibi değil capcanlı bir öğretmen. Üstelik gencecik.
- Gencecik bir delikanlı. Eee.

O gün çalışma başladıktan bir süre sonra bir aksilik olur, ayağı burkulur genç öğretmenin. Çok hızlı bir tempoda step yapıyorlarken birden bire can acısıyla durmak zorunda kalır. Çalışmaya hevesle gelmiş, bütün enerjileriyle orada bulunun kadınlı erkekli on-on beş kadar insan da ne yapacaklarını bilemezler bir an. Onların devam etmelerini sağlamak için çalıştırıcı sesiyle komutlar verip yönlendirmeye başlar önce sonra da hareketlere hafif hafif katılmaya başlar. Anca çalışmaya devam ettikçe acısı katlanılmaz bir hal alır. Yine de genç eğitimci grubu bırakmaz ve büyük bir gayretle çalışmayı sürdürmeye devam eder.İşte arkadaşım tam bu noktada olayın gidişatına gayri ihtiyari müdahale eder ve o anda genç sporcudan çalışmayı durdurmasını ister. Ancak diğer jimnastikçi çalıştırıcılar ve spor salonunun yöneticisi hanım durumdan haberdar olup gelmelerine rağmen, çalışmayı sürdürmekte inatçı bir kararlılık gösterince genç adam arkadaşım da oyunu bırakır.

- Neden?
- Bir süre onun acısını hissetmemeye çalışıp devam ettim bende tıpkı diğerleri gibi. Step dans ediyorduk. Bir süre sonra ayaklarımın beynime itaat etmemeye başladığını ya da beynimin beden hareketime hizmet etmeyi reddettiğini fark ettim. Hangisi önce başladı bilmiyorum ama her iki frekansta da stop emri verilmiş gibiydi. Düşüp sakatlanabilirdim o an bende. Çalıştırıcı genç bir köşeden bağırıyordu. Hareketlerin hem temposunu hem tarifini veriyordu sesiyle. Gruba otorite sağlamaya çalışıyordu bir yandan, bir yandan da bacağını ovarak acısını hafifletmeye. Yüzündeki o acıklı ifadeye bakamaz olmuştum artık. Tüm dikkatim dağılıp gitmişti.
- Bu arada ötekiler n’apıyordu peki?
- Hareketlerine çalıştırıcının komutlarıyla devam ediyorlar ve step tahtasına inip çıkıyorlardı durmaksızın.
- Yani o, on-on beş kişilik grubun içinde bir tek sen mi hareketini sürdüremedin.
- Kimsenin umurunda değildi.
- Çalıştırıcının onca acısına rağmen!..

Nedenini o an anlayamadığım tuhaf bri duygudaşlık sarmıştı beni de. Tıpkı arkadaşım gibi, sanki onunla ben de oradaydım ve o an tüm gruba sille tokat girişmek istiyordum.

- Ben bu empatik duygu durumuyla acı çekmeye başladığım an diğerlerinin hala aynı enerjiyle kendi bedenlerindeki dikkatleri hiç dağılmadan yoğun bir şekilde çalışmaya devam ettiklerini görünce giderek yabancılaştım durumla.

Arkadaşımın dışında bir tek kişinin bile o anki acıyı hissetmeyişleri benim de o kadar tuhafıma gitmişti ki salondan dışarı kendini zar zor atan arkadaşımın hayalinin peşi sıra ben de sürüklendim onun hikâyesinin içine ve onu izlemeye başladım bir film izlercesine.

Sakin görünüyordu. Birkaç kişi daha vardı aslında salonda durumla ilgilenen. Yönetici hanıma yaklaştı ve sordu.

- Neden çalışmayı durdurmuyor ki?
- Söyledik kendisine başkasına devret diye ama devam etmek istedi.
- Ama o böyle acı çekerken…

Daha fazla sürdüremedi sözlerini, konuşmasını yarıda kesip sıkıntıyla kendini salonun en dip köşesine attı. Bir yer minderinin üzerine uzanıp, diğer salondan gelen başka bir çalıştırıcının tempo verici sesini dinleyerek sakin olmaya çalıştı bir süre.

- Ben salondan çıktıktan sonra da çalışmasını bir yirmi dakika kadar sürdürdü sakatlanan sporcu. İnanabiliyor musun?

İkimiz de hala o anın içinde gibi, yeniden yaşıyor gibiydik. Arkadaşımın o an içinde bulunduğu sıkıntı sürüyordu belki ancak bu kez yalnız değildi en azından, yanında ben de vardım bu kez.

- Yine tepki veriyorum diye düşünüyorsun değil mi?
- Ama benim dışımdaki herkes hiçbir şey duyumsamıyor!
- Peki, delikanlı neden inatla çalışmayı sürdürüyor?
- Çünkü o delikanlı.
- Haklısın belki ama başka bir nedeni olmalı.
- Burada çalışıyor işte.
- Ve burada para kazanıyor.
- Geçimini sağlıyor, evet.
- Her ne kadar patroniçe anlayışlı olsa bile, yine de her an…
- Yerine daha sağlıklı birini isteyeceklerdir
- Malum nedenlerden ötürü.
- Evet.
- Belki göründüğü kadar güçlü bir bünyesi yok ya da sen fark edemedin şirinliğinden. Aslında o zayıf yapılı erkek.
- Olabilir. Belki benim gelmediğim günlerde de bu tip aksaklıklar yaşamıştır.
- Belki. Eğer bu tip olaylar sıklıkla tekrar ediyorsa buradaki bazı kişiler rahatsız olmuş olabilir ve bu genç çalıştırıcı hakkında da olumsuz şeyler düşünmeye başlamış olabilir yöneticiler.
- Bu da onun bu yaptığı hareketin nedenini açılıyor sanki.
- Her an işine son verilme tehlikesiyle karşı karşıya olan bir insanın can havliyle çalışıyor olmalı.
- Elbette. Tabii ya. Başka neden olsun ki? Bir insanı can havliyle otomatik olarak ayrana düşmüş sinek gibi çırpınışına daha önemli hangi sebep yol açabilir? Burada işsiz kalmak, o kadar gerçek ve elle tutulur bir korkudur ki artık. Bizlerse kendimize bazen olmadık korkular yaratırız. Bu korkuların içinde dolaşır, bu korkulardan kurtulmak içinse psikologlar aracılığıyla ya da işte böyle salonlara olmadık zaman ve para akıtarak sağaltmaya çalışırız kendimizi. Üstelik bu spor salonlarına onca parayı verdikten sonra, kalkıp karşımızdaki kişilerden, belki canını çıkartıncaya dek çalıştırarak, kaybettiklerimizi geri almaya uğraşır ve belki de bu nedenle kendimize bu tip acılı durumlar karşısında koruyucu bir kalkan oluştururuz. Acı çekenleri boğulup giden sineklere bakarcasına izler ve bundan da sadece tiksinti duyarız. Çünkü biz insancıklar böyle düşünür ve davranırsak ancak asla o durumda olmayacağımızı sanırız. Ama böyle yaşadıkça da korkularımız büyümeye devam eder, bir kısır döngünün içinde buluruz kendimizi.
- Kahretsin! Yine bir seans daha boşa gidecek şimdi demedin. Peki, sen niye bu kadar etkileniyorsun? Hala. Niye? İnsanların duyarsızlaşmış olduğunu, yüreklerinin artık taşlaşmış olduğunu zaten çoktandır bilmiyor muydun ki bu kadar şaşırıyorsun. Oysa uyum içinde olmalıydın artık. Senin de benim de gelmemiz gereken noktanın bu olması gerektiğini düşünüyorum. Artık kimseye acımak yok. Artık acı da yok.

Arkadaşım bütün bunları söylerken ben de kendi içimde sorgulamaya başlamıştım fark ettiğin gibi sevgili okuyucu. Bu hikâye işte beni de böylesine içine çekmişti. Orada bulunan insanlardan biri konumuna sokuvermişti.

O salon, aletlerin yanındaki insanlarla, aletlerin ağırlıklarıyla inip çıktıkça çıkan o gürültünün içinde, devamlı hoplayıp zıplayan müzik ve step yapanların uygun adım marş marş yürüyen askerler gibi çıkardıkları o tempolu yürüme sesleriyle dolup taşan o salonda yapılan hiçbir şey gerçek değildi.Yürüyorduk ama hiçbir yere. Durmadan yerimizde saydıran sanal bir yürümeydi bu. Sanal merdivenlerden çıkıp, sanal sokaklara dalıp, sanal dönemeçlerden geçip, sanal bir koşturmacanın içinde yuvarlanıp gidiyorduk işte.

Kim olabilirdim peki ben orada, o an? (Kendimi konumlandırmak isteyişim duygudaşlık gereğiydi, ister istemez dürtükleniyordum bunu yapmaya.) Patron mu? Diğer çalıştırıcılardan biri mi yoksa? Bisikletine binmiş, hayalindeki o zor yokuşu tırmanışa geçmiş, tüm güçlükleri aşıp, düşlerindeki zirvesine tırmanmaya çalışan birimi? Ya da aletlerin altında dünyayı sırtlanmışçasına sanal ezilmişliğini tartan biri mi? O iç salonda, arkadaşımın geride bıraktığı vurdumduymaz gruptan biri mi yoksa? Duruma arkadaşımın anlatımıyla karıştığıma göre, yani biri bana bir olay aktardı ve ben dışarıdan gelen yeni biri olabilirdim ancak. Sonradan gelen yeni bir kişi olarak da kendime orada bir konum belirleyiverdim birden. Bir hemşire gerekti. Evet.

Arkadaşımın yardım edemeyişinde duyduğu ve kendi kendine yaşadığı iç çelişkileri sonunda bir tepki göstermesiyle onun dışarı çıkmasına neden oluşu da bende böylesi bir çağrışıma yol açmıştı. Orada, o durumda bir hemşire olabilmek istedim.

Arkadaşım bir süre sonra kendini toparlamış, kalkıp terkettiği o iç salona dönmüş tekrar. Çalışma da o sırada sona ermişmiş zaten. Çalıştırıcı genç jimnastikçi salondan çıkıyorken tam geçmiş olsun demiş.

- Geldiğim ilk saatlerde, girişte karşılaştığım o sevimli, güler yüzlü insanın yüzü silinmiş yerine yıkık, acılı sanki birden çökmüş, yaşlanmış tanınmaz birinin ifadesi gelip yerleşmişti.

Bırakmamış ama hemen gitsin. Onunla kendi duygusunu paylaşabilmek için sormuş.

- Ne oldu ayağınıza?
- Burkuldu,
diyebilmiş delikanlı sadece konuşmaktan kaçarcasına.
- Hay Allah. Tekrar geçmiş olsun.
- Sağolun,
demiş ve salonun koridorundan uzaklaşmış delikanlı.

Arkadaşım bir anlık tereddütten sonra kalan on beş dakikasını, daha önce de çalışmasına birkaç kez katıldığı, tombik, yeni yetme, biraz daha tecrübesiz olan genç bayan jimnastikçinin seansına katılarak o günkü antrenmanını tamamlamış.

- Tekrar o salona girmeyi başardım ya, o duygusuz insanların arasında olmaya tahammül edebildim ya, artık ondan sonra yapılan hiçbir egzersizde, en ağırlarında bile hiç ama hiç zorlanmadığımı söylesem inanır mısın?
- Nasıl?
- Kaslarımın acısını duymuyordum artık. Kesinlikle. Kesinlikle acı duymuyordum. Belki acıyordu her yanım ama beynim bu kez de o duyumun şalterini indirmişti.

İşte arkadaşımın hikâyesi böyle sona eriyor. Ancak bu hikâyeden sonra, arkadaşımın o gün yaşadığı deneyimin neden sonra bir gün benim hayatımı kurtaracağını doğrusu hiç tahmin etmezdim.

Hiç yorum yok: